Özgür düşünceli, düşüncelerini belli sınırların dışına taşıyabilen, önyargılarla düşünmeyi aşabilmiş az sayıda insandan biriydi.

Demokrasi, özgürlük, insan hakları, hukukun üstünlüğünün yılmaz savaşçısıydı.

1970’li yıllarda, Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) süreçlerinde tanışmıştık. O zamanlar İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrettim görevlisiydi. Ara sıra TÖB-DER İstanbul Şubesi’nin bulunduğu Aksaray’da bulunan yere gelirdi. Birbirimizle kaynaşmıştık. Her gelişinde birlikte oturur, değişik konularda bilgi alışverişinde bulunurduk. Burada bulunan grupçu yapılanmaların ötesinde, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen bir tutumu vardı. Bu yönümüzle çok uyuşuyorduk.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrenciliğim yıllarında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Özel Hukuku Anabilim Dalı bölümünde öğretim üyesi olarak çalışıyordu. Odasına uğrar, ara sıra üniversitenin salonlarında karşılaşmalarımızda uzunca söyleşitiğimiz olurdu.

Kendisini tanımayı güzel bir rastlantı, bir ayrıcalık olarak gördüğüm değerli Yücel Sayman’ı yitirmenin ülke adına büyük bir kayıp olduğunu düşünüyorum.

İstanbul Barosu Başkanı olduğu günlerden bir gün, baroya gittim. Girişte adımı verdim. Hemen çağırdı yanına. Günlük olaylarla ilgili gündemsiz bir konuşmamız oldu. 3 saat dolayında konuştuk.

Dönüp dolaşıp “Hukukun üstünlüğü” vurgusu yapıyordu. Belli düşünce sistemlerinin etkisiyle değil, aklın, küresel bir hukukun, insan hak ve özgürlüklerinin yaşama geçmesinin önemini vurguluyordu. Yönetenlerin değil, bireylerin özgür olmasından yanaydı.

Konuşmanın sonunda bir isteğim olup olmadığını sordu. Özel bir isteğim olmadığını, yalnızca kendisini görmek için gelme gereksinimi duyduğumu söyledim. Çok mutlu olmuştu. Bir işiniz, özel bir isteğiniz yok, İstanbul Barosu Başkanı’nın yanına gidiyorsunuz. Özel çıkarlarınız değil, ülkenin, Dünya’nın, insanlığın sorunlarının çözümü için konuşuyorsunuz. İkimiz de bu ayrıksı, çok görülmeyen niteliğimizle birilerinin çok akılsızca, kimilerinin özverili olarak görecekleri farklı yapıda insanlardandık.

Türkiye'de hukuku egemen kılma yolundaki savaşımı, toplumda adaletin güç kazanması için gösterdiği çabalar çok önemli. Savunmaya güç ve saygınlık kazandırmış, Avukatlık mesleğinin yargının temel ve eşit haklı bir unsuru olarak tanınmasına büyük katkı yapmıştır.

Yücel Sayman, bir hukuk insanı olmanın yanında bir düşünce insanıydı. Ürettiği özgün düşüncelerle toplumumuza, insanlığa yeni ufuklar açabilen bir değerdi.

Günlük Evrensel Gazetesi’nin, “Özgürlük” başlıklı köşesinde, 06.04.2014 tarihinde, “Uyduruk ama ürkütücü” başlıklı yazısında şunları yazmıştı.

“Milli İrade kavramının uyduruk olduğunu, Başbakanın bu kavramı kullanmaya başlamasından bu yana, bildiğim kadarıyla en azından on yıldır yazar dururum. Ve eklerim; bu uyduruk kavrama siyasi bir anlam yüklenmek istenirse otoritarizmin, giderek faşizme uzanan yolun fikriyatı oluşturulur.

Başbakan bu kavramı kararlı biçimde, yılmadan kullandı. Sonunda çoğu kişi alıştı, ısındı, muhalefetten siyasetçiler dahi milli iradeyi kendilerine göre yorumlayarak siyasi çıkarlarına uygun sonuçlar çıkartmaya başladılar.

Ne var ki, uyduruk milli irade kavramı ülkemizde giderek ciddiyet kazanıyor ve bir siyasi anlayışın devletin yeniden yapılandırılmasında, devlete yeniden ve farklı bir işlerlik kazandırılmasında izlenen yolun ateşleyici ana unsuru oluyor. Kısaca, benim deyimimle, ‘milli irade devleti’ kuruluyor. Milli irade devleti seçimleri kazanan ve iktidar olan siyasi partinin (ya da devlet) başkanının ve onun temellendirdiği hükümetin, bireyleri o anda ve doğrudan etkilemeyen kamusal alandaki hiçbir tasarrufunun yargı kararı ile bile olsa engellenemediği, denetlenemediği; özgürlüklerin kamusal ilkeleri, içeriği, kapsamı iktidarca belirlenmiş ve tanımlanmış biçimiyle kamu güvenliğine, milli güvenliğe aykırı olarak kamusal alanda kullanılamadığı bir devlet biçimidir. Bu devlet biçiminde birey ve iradesi sadece kendi özgül özel alanında kolektifleştirilemez, hükümet tasarrufuna konu olamaz. Hükümet ya da siyasi iktidar özgül özel alanlar söz konusu olduğunda, bireyin özel alanına sadece bu alandaki bireysel faaliyetin kamusal alanı da etkilemesi halinde, örneğin gençleri, çocukları, yaşlıları, kadınları kötü alışkanlıklardan korumak amacıyla müdahale edebilir”.

Çözümlemelerinin ne denli haklı, özgün olduğu bu saptamaları önümüze koymakta.

Yücel Sayman, içtenliği, dürüstlüğü, duruşuyla özgün bir hukuk insanıydı. Yaşamı boyunca bu özgünlüğünü korudu. Düşüncelerinden ödün vermedi.

Bugün (17.12.2021) Karacaahmet Gömütlüğünde toprağa verildi Işıklarda uyusun. O’nu saygıyla anacağız.