Cemaatin çok kısa sürede taraftar bulup büyümesi çıkar ilişkilerinden başka bir şey değildi

Cemaat dershanesinde çalışan öğretmen kendisine imzalatılan belge ile bir milyar beş yüz bin lira borçlandırıldığını, devlet okuluna atanınca öğreniyor ve bu bedeli ödeyemeyeceğinden, devlet okulunda göreve başlamadan dershaneye geri dönüyordu. Benzer zorba durumların olduğunu az da olsa duyardık.

Benim gördüğüm: cemaatin çok kısa sürede taraftar bulup büyümesi çıkar ilişkilerinden başka bir şey değildi. Öğrencilere yurt ve yeme içme imkânı sağlıyor; mezunlarının liyakatine bakmadan işe yerleştiriyor; esnafını koruyor, girilmesi zor olan okullara soru çalarak öğrenci yerleştiriyor (askeri okullar, üniversitelerin yüksek puan gerektiren bölümleri) vb... Bu yaptıklarını el altından kendileri halka servis ediyorlardı, duyardık. En etkili propaganda yöntemiydi. Devlet içinde bu kadar etkili oldukları duyuldukça daha da rağbet görüyorlardı. Rağbet edenlerin, aynı dejenere olmuş kültürden beslendiklerini, cemaatin böyle bir temel üzerinde büyüdüğünü göz ardı etmemek gerek.

Denecek ki, “Yahu bunlar, 15 Temmuz’da 251 kişiyi, asker, sivil ayırt etmeden öldürdüler, meclisi ve istihbarat birimlerini ve diğer stratejik kurumları bombaladılar, yine önemli birçok kurumu işgal ettiler, işgal etmeye yeltendiler, bunların tamamını bir çıkar ilişkisine nasıl bağlarsınız?

Çok güzel bağlarım: 15 Temmuzdan sonra bombalama eylemleri var mı? Yok. Farklı bir şiddet eylemleri var mı? Yok. Aradan altı yıl geçmiş hala silahlı kuvvetler içinden “Fetö terör örgütüne mensup teröristler” yakalandığı, ayıklandığı şeklinde haberler duyarız. Bu teröristler altı yıldır orduda ve ellerinde silah, hiçbir eylemleri yok.

Polis teşkilatında derin bir örgütlenmeleri vardı. Buradan da peyderpey ayıklanmalar olduğunu duyarız. Burada da silah var, istihbari bilgiler var. Bu nasıl bir terör örgütü ki hiçbir eylem yapmaz. Bunların sinsi olduklarına inanmam. En sinsi olduklarını düşündüklerinize bir memurluk, bir bakanlık verin, size nasıl hizmet etmek için çaba sarf edeceklerine tanık olun. Ancak, başarılı olacaklarına garanti verilemez. Çünkü onlar biat ve itaate göre programlanmış olup, kişisel çıkar içeriklidirler. Derinliğinden vazgeçtik, sığ bir ideolojileri bile yok. İkna kabiliyeti yüksek bir kişinin, etrafında akıllı olmayan kişilerin bolluğunu araçsallaştırarak; bilmediği, ancak inandığı din kırıntılarıyla ördüğü bir yapıyı kabullendirmesinin ömrü ilk depreme kadardı. Öyle de oldu.

15 Temmuz olaylarına dönelim: sınavlardaki yolsuzluklarla generalliğe kadar yükseltilmiş liyakatsiz askerler, devleti ele geçirebileceklerine yüzde yüz emindiler. Çünkü o güne kadar hangi işe el atmışlarsa, hileyle de olsa başarmışlardı. Devleti ele geçirince sağlanacak menfaatti gözlerini kan bürümesine sebep olan. Onları bombalamaya, işgal etmeye ve öldürmeye kadar götüren cesaret ve özgüven buradan kaynaklanıyordu. Cumhurbaşkanı, başbakan hatta kimi bakan, kimi milletvekili, kimi komutan, kimi vali, kimi genel müdür, kimi konsolos vb olacaktı. Bu makamların tamamının 15 Temmuz’dan çok önce kişilere ulufe olarak dağıtılmış olması onların motivasyonunu üst seviyeye çıkarmıştır. İşte bu koltuklardı, her yeri bombalayan.

Yeteneksiz ve beceriksiz torpillilerin, ahlaktan, dinden, etik değerlerden yoksun olarak yetiştirilip, eline silah verilince gelinen son nokta: 15 Temmuz. Sınavlara hile karıştırılmamış olsaydı, aynı makamlara gelebilecek yetenekli, hak hukuk gözeten kişilerin memleketi getireceği nokta ne olurdu? Memleketin yüz yıl geciktirilmiş olmasının hesabını kim, kimden soracak?

Bir ara saflar yeniden belirlendi. Transfer mevsimi yani… Cemaatin önemli kademelerindeki yetkililer, menfaatin kokusunu aldıkları tarafa yöneldiler. Sakın vatan millet sevdası, ya da yanlışı o günden sonra anladılar demeyin. Onlar her zaman çıkarlarının peşinde koşan korkaklar idi. Başarısız olduklarında güçlüden yana oldular. Bunlara terörist demeye dilim varmıyor. Terör kavramının da içini boşalttılar. Buna “çıkar maksatlı organize suç örgütü” demenin daha bilimsel olacağı kanaatindeyim. Bunları söylerken, başlangıçta terör maksadı gütmediklerini, her fırsatta adım adım çıkarlarını gözeterek ilerlediklerine herkesin şahit olduğunu vurgulamaktır maksadım. Gümbür gümbür geliyorlardı, herkes görüyordu, herkes susuyordu. Bu raddeye gelinceye kadar çokça emek harcanmış ve geri dönülemez bir sahiplenilmişlik geliştirilmişti ülke üzerinde. Söz konusu bütün emeklerinin heba olacağı anlaşılınca başvurulan terör yöntemi, bütün terör uzmanlarını şaşırtmıştır. Ülkeyi ele geçireceklerine kesin gözüyle bakanlar, uzmanlar dâhil hiç kimse şiddete başvuracakları ihtimalini düşünmüyordu. Çünkü özel silahlı güçleri yoktu, zaten her şey içerdendi; yerli ve milliydi.

Ölüm döşeğindeyken tövbeler kabul edilmez. Çünkü istese de kişi, tövbe ettiği hususta bir günah işleyemeyecektir. Zoru gördükten sonra, “Artık Fetö terör örgütünün yanlışını gördüm, anladım, demek” ölüm döşeğinde, zaten bir daha yapamayacaklarına tövbe etmekle farksızdır. Ben bu yanlışı 1995’te gittiğim dershanelerinde, Atatürk’e ağza alınmayacak sözler söyleyen Gülen’in videosunu izledikten sonra anlayabiliyorsam; kendilerinin devletin bel kemiği olduğunu düşünenlerin fark etmemesi mümkün değil. Herkes farkındaydı her şeyin. Vicdanlı, namuslu, şerefli insanlar anında uzaklaştı; hak hukuk tanımaz, liyakatsiz geri zekâlılar yükselmek için bütün kutsalları ve etik değerleri ayaklar altına alıp, Fetoş’un karşısında el pençe durmaya devam ederek, çıkarlarını korumaya çalıştılar. Terörist olarak nitelenebilecek sadece bir kişi vardı: Fethullah Gülen. Diğerlerinin tamamı asalakça çıkarları peşinde koşan zavallılardı. Büyüklü küçüklü ağabeyler, ablalar, imamlar, bir gecede sattılar hoca efendi hazretlerini(!). Menfaat yön değiştirmişti. O cicim günlerinde parlattıkları yalanları, yeri geldiğinde itiraf ederler. Bilmezlikten değil cinlikten yaptıklarını inkâr etmezler. Elinizi gözlerinize siper etmenize gerek yok; yukarıya, sağa ve arkanıza bakın göreceksiniz.

Olan, yurt bulamayıp cemaat yurtlarına muhtaç olan, ancak buralarda barınıp sıcak bir yemek yiyebilen fakir fukara çocuklarına oldu. Bu çocukların, muhtaçlıklarından minnettarlıklarına giden süreçte hiçbir art niyeti olmayanlar da vardı.

Yurt ihtiyacının cemaatlerden tarikatlara geçmesi, hamdolsun ülkeyi 22. Yüzyıla taşımada en önemli faktör olmuş ve olacaktır(!)